Saat sabahın altı buçuğu. Üzerimde kolsuz siyah elbisem, ayağımda topuklu ayakkabılarım, elimde laptop çantam. Benden ayrılmak istemediği için ağlayan bebeğimi anneme bırakarak evden fırlıyorum.
Doğum gününü ilk defa kutlamış. Doksan senelik hayatınızın tek bir defa bile doğum günü kutlamadan geçtiğini hayal edebiliyor musunuz? Var olmaya isyan etmek gibi.
Eskiden doğum gününü her sorduğumda geçiştirirdi zaten.
Film bittikten çok sonra bile aklım filmin anlatmak istediklerinde kaldı.
Bu aralar aramız hiç iyi değil. Benden hep bakışlarını kaçırıyor. Görmek istemiyor sanki. Birlikteyken de eskisi gibi eğlenemiyoruz. Pazar gecesi gibi, yılbaşından sonraki gün gibi, bayramın son günü gibi… Tatsızız.
“Ben daha önce de geldim buraya,
Bu odayı biliyorum, bu zeminde daha önce de yürüdüm.
Devam etmek için önüne bakman şarttır.
Hayattan tek beklentim
Huzur,
Mutluluk
Neşe
Sağlık
Eksik olmasın evimden.
Hayatın gerçek anlamı bunlarda saklı çünkü.








